Ağustos - 2022 Genç İstikbal Dergisi
Günler hala 24 saat, yıl hala 365 gün… Ama ne günler yetiyor insanlara ne yıllar… Bir taraftan hızlı hayatlar istiyoruz, bir taraftan da “Ne çabuk geçti yıllar” diye hayıflanıyoruz.
İnsanoğlu yaşanan çağın etkisiyle çok hızlı bir hayatın içinde yer almaktadır. Bir tuşla büyük bir kütüphaneyi masasının önüne getirebiliyor, iki buçuk saatte kilometrelerce öteye gidebiliyor, küçücük bir telefon vasıtasıyla dünyayı cebinde taşıyabiliyor. Artık birçok şeyi uzun süre beklemeden yapan bir nesil olarak hayat sürüyor. Hamuru dahi bekletmeden mayalayabilen, ölçüp biçmeyi bilgisayara yaptıran bir nesil için uzun süre netice beklemek gerçekten zor bir imtihandır. Maalesef aceleci ve sabırsız bir nesille karşı karşıyayız.
Günler hala 24 saat, yıl hala 365 gün… Ama ne günler yetiyor insanlara ne yıllar… Bir taraftan hızlı hayatlar istiyoruz, bir taraftan da “Ne çabuk geçti yıllar” diye hayıflanıyoruz.
Sabahın erken saatlerinde, çalar saatin ziliyle başlıyor zamanla yarış. Tıraş olunacak, saçlar taranacak, kıyafet seçilecek… Çokça kahvaltıya vakit bulamadan apar topar evden çıkılacak, ayaküstü yolda bir şeyler atıştırılacak, itiş kakış otobüse, dolmuşa binilecek… Arı kovanından bozma işyerlerinde, telefonlar, randevular… Eyvah yine gün akşam oldu! Yine bitmedi işler. Gün geceye sarkacak, gece gündüze…
İnsanoğlu hayatında boşluk ve durağanlık istemiyor. Hızlı okuma kursu, hızlandırılmış eğitim, hızlı tren, çabuk çorba, fast food (hızlı yiyecek)… Yaşanacak ne varsa bir çırpıda yaşansın; ne olacaksa bir an evvel olsun bitsin diyerek, hayatı oldubittiye getiriyor. Yaşananlar üzerinde durup düşünmek yok, hayatı anlama ve anlamlandırma çabaları yok. Acı, tatlı, hissetmiyorlar bile hayatı.
İnsanın acelecilik yönünü Kur’an da özellikle vurgulamaktadır. “İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim. Bunu Ben’den acele istemeyin (Enbiya 37).” İnsan bir yandan bünyesinde var olan acelecilikle sıkışırken, bir yandan da hedefine doğru yürümektedir. Bu şartlardaki insana imandan sonra sabır kadar acil lazım olan ikinci bir şey herhalde yoktur.
Kimi zaman nefse hoş gelen bir durumla karşılaştığımızda, içimizden bir ses “Fırsatı kaçırma, böyle bir şans çıkmaz karşına.” gibi telkinlerde bulunabiliyor. Bu tür durumlarda ölçüp tartmadan, sabırsızca karar vermek bazen vakıf olmadığımız bir işe girişmek sonrasında istemediğimiz sonuçlarla karşılaşmamıza sebep olabiliyor. Son zamanlardaki dolandırıcılık olaylarında fırsatları (!) kaçırmak istemeyip aceleci davrananların sayısı çoğunluktadır mesela.
Modern hayatın dayatmaları neticesinde, acele edilerek, düşüncesizce girişilen davranışların ceremesi ağır olabilmektedir. Onun için bazı kararları verirken aceleci davranmamalı, sabırlı olmalı ve Müslümanın tavrı gereği, verdiğimiz her kararda evvela ahiret eksenli düşünmeliyiz. Bir işi yaparken “Acaba İslam’a uygun mu? Haram mı, helal mi? Bu işin sonu nereye gider?” diye mutlaka düşünmek lazım. Rabbimiz her şeyi bir anda yaratma gücüne sahipken, bunu yapmayıp yarattıklarında tedriciliği tercih etmiştir. Kâinatın hiçbir evresinde acelecilik yoktur. Hızlı olmakla hiçbir şey yakalanmadığı gibi, ağır kalmakla da kaçırılan hiçbir şey yok. Öyle ise acelecilik niye?